22.10.14
18.10.14
Sık Sorulanlar
By:
Seyfullah
05:15
1. Neden Yahudi Yıldızı Kullanıyorsunuz?
![]() |
Şeyh Ahmed Yasin Bursevi Hz.'nin mührü Şerifi |
Öncelikle, kullandığımız Süleyman Peygamberin mührü şerifidir. Yahudiler bunu Davut Yıldızı diye kullanır; fakat aslında bu süreç, Yahudilerin 1789 Fransız ihtilaliyle birlikte mezarlarını belli etmeleri için taşlara işlemeleriyle başlar. Ardından Naziler, Yahudi olanları işaretlemek için bu sembolü kullanmıştır. 1948 yılında İsrail'in kurulmasıyla birlikte, kendi bayraklarına yer etmişlerdir.
Erken dönem İslami eserler de dahil olmak üzere, pek çok cami, bayrak, kıyafet ve süslerde bu mührü şerif kullanılmıştır.
Özellikle Selçuklu Devleti ve Osmanlı İmparatorluğunda, Mührü Süleyman padişahların iç gömleklerinde, yüzüklerinde ve kılıçlarında koruyucu olması babında yer almıştır.
Selçuklu sikkelerinde bolca yer alan bu mühür, İlhanlı ve Osmanlı ikonografisinde sıkça geçmektedir.
![]() |
Barbaros Hayrettin Paşa'nın sancağı |
İslam etnografyasında, ‘Mühr-i Süleyman manevî bir zırh niteliği taşımaktadır' inancı, Anadolu’da “ev sahibini ev yaşamında hikmetli kılmak” maksadıyla kapı tokmaklarında da kullanılmıştır.
Şeyh Ahmed Yasin Hazretleri nasıl bunu kullanmaya başladı?
![]() |
Halilurrahman Dergahı Tavanı, Mührü şerif ve Esmaül Hüsna |
Şeyh Ahmed Yasin Hazretleri, Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri'ne intisap ettiğinde, Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri tarafından bizzat çizilip eline verilmiştir. "Oğlum, dergahında bu mührü şerifi kullan, bunu sana emrediyorum" demiştir. Şeyh Ahmed Yasin Hazretleri de değiştirmeden, bu mührü şerifi kullanmaya başlamıştır.
Şu gün, bu mührü şerifi üzerinde taşıyan hiç bir dervişine cin musallat olamaz, şer güçler ona dokunamaz. Deccalın illüzyonu ve büyüsü, dervişini etkileyemez. 6 peygamberin hali üzerlerine geçer. Hitabeti keskin ve etkili olur, manevi irtibatı sağlamlaşır, iman tahtasında bu mührü taşıdığı için daha çok ibadet ve itaate yönelir. Basireti kuvvetlenir, dünya ve ahirette izzet sahibi olur. Gittiği yerlerde kendisine hürmet edilir.Bu mührü şerif, pek çok manevi hastalığa şifadır.
Böyle bir nimeti bize bahşeden Rabbimize sonsuz hamdu senalar olsun.
.
2. Saray gibi dergah mı olur?
Ahirzaman'ın en büyük özelliklerinden birisi de, dini değerlerin süistimal edilmesi, edebiyat konusu olmasıdır.
Hak dostu Yunus Emre Hz., Mevlana Celaleddin Rumi Hz. gibi pek çok evliyanın eserlerini, sufizm adı altında pazarlamışlar ve derviş fakirdir, pis yerlerde yatar, üstü başı yamalı perişandır imajı çizmişlerdir. Bu durum insanları tasavvuftan uzaklaştırmıştır. Halbuki Allah güzeldir, güzel olanı sever. Eski dergah ve külliyelere baktığımızda,zamanının en güzel, en naif mimarisiyle yapıldıklarına, en gösterişli şekilde süslendiklerine şahit oluyoruz. Allah'ın zikredildiği ilim meclisleri, cennet bahçelerinden bir bahçedir. Manevi anlamda huzur ve rahat içerisinde olmak, maddiyatta kötü şartlar altında yaşamaktan ibaret değildir.
![]() |
Nakşibendi yolunu kuran, Şeyh Muhammed Bahauddin Buhari k.s Külliyesi |
Şeyh Ahmed Yasin Hazretleri, Allahu Teala'ya en çok yakışanı yapmak için varını yoğunu bu dergahına harcamıştır. Ümmeti Muhammed rahat etsin, Allah'ı zikretmelerine hiç bir şey mani olmasın, misafir en iyi şekilde ağırlansın düşüncesiyle, bu dergahı inşa etmiştir. Kendisi dergahın üst katındaki hane-i şerifte yaşamaktadır. Yaklaşık 80 metre karelik bir evi vardır. Bunun dışında tüm bina Kur'an Kursu ve dergah olarak yapılmıştır. Kendisinin burada yaşamasının sebebi ise, her an dervişlerine sahip çıkması, olaylara en hızlı şekilde müdehale edebilmesi içindir. Hepimiz evlerimize girdiğimizde kapımızı kapatıp, kendi dünyamıza çekilirken, Şeyh Ahmed Yasin Hazretleri'nin böyle bir imkanı bulunmamaktadır. Kapısı her daim açık, geleni gideni her gün eksik olmamaktadır.
Dervişlerine çok düşkün olan Şeyh Ahmed Yasin Hazretleri, onların rahatı için hiçbir masraftan kaçınmamaktadır.Hepsinden sorumlu olduğunu düşünmekte ve bir çocuğun baba evine geldiğindeki rahatlığı, dervişlerinin de Mürşidinin evine geldiğinde yakalamasını arzu eder. Buna keza, misafirlerini Peygamber sünneti üzerine en iyi şekilde ağırlamaya uğraşmakta ve bu muhteşem külliyeyi de buna uygun olarak cennet bahçesine çevirmektedir.
![]() |
Şeyh Nazım Adına Yaptırılan Hayrat Çeşmesi Yunuseli- Mudanyacivarındaki tek çeşmedir |
Dergahın boyamaları, süslemeleri tek bir derviş tarafından yapılmaktadır. Diğer her türlü inşa, bakım ve tamirler yine dervişlerin el ele verdiği bir meseledir. Yani, dergahı saray yapan, maddiyattan çok manevi güç, himmet ve gönül birliğidir.
Dergah, Mehdi a.s'ın gelişinde de kullanılması için buna uygun olarak inşaa edilmiştir. Allahu Teala Hazretleri nasip ederse, Mehdi a.s'ın karargahlarından birisi olması umulmaktadır. Elektriğin kesileceği herhangi bir durumda, normal hayatı sürdürebilmek için gerekli tesisat hazırdır.
Herhangi bir felaket durumunda, tüm Yunuseli ve çevresini barındırabilecek kapasitededir, Dergah mutfağı her gün 10.000 kişiye yemek çıkarabilecek durumdadır.
Ahirzaman da, günümüz Türkiye'sinde, Bursa'nın orta yerinde, cennet bahçesi gibi güzel bir dergah yapılması, Şeyh Efendi'nin en büyük kerametlerindendir.
Allahu Teala kendisinden razı olsun.
3.Siz neden diğer cemaatleri övüyorsunuz?
Biz, hiç bir cemaati övmüyoruz,bizim işimiz İslam'a hizmettir. Bu konu Hakkında Şeyh Ahmed Yasin Bursevi Hazretleri'nin cevabını izleyebilirsiniz, videonun yazıya dökülmüş hali, aşağıdadır.
21.02.2015 tarihli sohbetten bir bölüm
“...Siz filan cemaati destekliyorsunuz, filan zatı övüyorsunuz” diye sorular var. Bakın biz hiçbir cemaati övmüyoruz, hiç birini de kötülemiyoruz. Müslüman olan herkesle iyi geçinmeye uğraşıyoruz. Herkesin günahı kendisinin işidir. O bizi ilgilendirmez. Onlar zaman zaman bizi suistimal etseler dahi, bize düşen herkesle iyi geçinmektir. Resulullah aleyhisselatu vesselam Efendimizin ahlakı ile onlara iyi davranmaktır. Hepsine hakkı anlatıp, kötülükten sakındırmak için uğraşmak ve Allah yolunda bir elin parmakları gibi, hepsi farklı olmasına rağmen bir vücuda hizmet ettikleri gibi, hepsi farklı cemaatler ve hocalar olmasına rağmen İslama hizmet etikleri için hepsini severiz, geçiniriz. Ama kimseyi övmeyiz. Çünkü bu zamanda kimseye kefil olunmaz.
Cenabı Allah Adem as yapılması için cennete meleklerine emir verdiğinde, melekler hepsini yapıp bitirmiş ama burnunu yerine koyamamıştı. Onu bilmiyorlardı. Allah-u Zülcelal hazretleri burnu bizzat Adem a.s yüzüne kendi yerleştirdi. Yoksa bir gözden diğer göze güven olmaz, ikisi birbirini karıştırır. Bunları bilmemize rağmen biz hiçbir cemaatin liderine haddi aşıp da bu gavstır, bu kutuptur da demeyiz. Zaten değiller de. Acı ama gerçek. Anadolu'da evliya çok. Bunların hemen tümü gizli. Yoksa ortalıkta dolaşanların çoğu çakıl taşı. Cemaat lideriyim diye konuşanların çoğu bildiğiniz çakıltaşı, kıymeti olmayan insanlar. Evliya ne yapar vazifesini bile bilmez. Tasavvufun inceliklerinden haberi yoktur. Hasbelkader, bir evliyanın yanında biraz kulak hırsızlığı yapmıştır. Şimdi de kalkıp cemaat lideriyim diye idare eder, sonunda neticesi de görülür.
Biz kimseye gavs, kutup demedik, demeyiz de. Herkes birbirini överek, bozacının şahidi şıracı gibi, birbirlerine makam mevki vererek, aralarında bölüşüyorlar. Gavs falan zat, kutup filan zat, mehdi filan zat. Böyle bir şey yok. Söylediğimiz sözleri bildiğimiz için de tekzip gerekmiyor. Ama teknoloji ilerlemiş, söylediğimiz sözleri herkes farklı yere çekerek, kesip biçerek, farklı şekilde yerleştirip kullanabilir. Onun için de mahkeme-i Kübra kurulacak orada hesaplaşılacaktır. Yoksa burada kötülüğe dağlar dayanmıyor. Hangi biriyle uğraşacaksın. Bizim işimiz insanlarla uğraşmak değil, bizim işimiz İslama hizmettir..."
Avrupa
By:
Seyfullah
05:13
sayfalarımızda çalışma devam etmektedir
Mönchengladbach’ da Vahabi hareketlerine karşı, İslamın güzelliği anlatıldı.
Batı ülkelerinde uzun süredir saldırgan tavırlarıyla İslam’ı kötü göstererek,müslümanların “terörist” etiketiyle anılmasına sebep olan Vahabilere karşı,Almanya’nın Mönchengladbach kentinde Şeyh Ahmet Yasin El Buhari El Bursevi Hazretleri,Almanlara İslam dinini ve tasavvufun inceliklerini anlattı.
İkiyüz kadar dinleyicinin katıldığı İslam ve Tasavvuf konferansın sunumunu, Almanya’nın liberal SPD Partisinden, Vahabi karşıtlığıyla bilinen politikacı Herr Schultz yaptı.
Toplantıda İslam dininin Hoşgörü dini olduğu vurgulanarak,İslamı koruma adına gerçekleştirilen Vahabi hareketlerinin,aksine İslam zarar verdiği ve batı toplumu arasında müslümanları ötekileştirdiği belirtildi.
Almanların sorularına cevap veren Şeyh Ahmet Yasin Hazretleri konferans sonunda dinleyiciler tarafından ayakta alkışlandı.
Almanların zihninde çizilen yobaz ve terörist müslümanlar mitini yıkan Şeyh Ahmet Yasin Hazretleri ,Almanyanın ünlü gazetesi Rheinische Post’a verdiği röportajda kendisine yöneltilen Vahabilerden farkınız nedir sorusuna karşılık olarak: “Kur’an bir derya gibidir.Vahabiler bu deryadan bir balık tutup,alın bakın; işte balığımız.Bu deryada başka bir balık yoktur.” düşüncesindeler. Bütün deryayı gezsinler bakalım, o zaman deryada ne kadar balık olduğunu görecekler.Kur’an da böyledir, İncil de böyle... Sadece bir iki ayeti alıp ona göre hareket edemeyiz. Hangi peygamber birbiriyle savaşmıştır?” şeklinde verdiği cevap Almanların dikkatini çekti.
Toplantıda İslam dininin Hoşgörü dini olduğu vurgulanarak,İslamı koruma adına gerçekleştirilen Vahabi hareketlerinin,aksine İslam zarar verdiği ve batı toplumu arasında müslümanları ötekileştirdiği belirtildi.
Almanların sorularına cevap veren Şeyh Ahmet Yasin Hazretleri konferans sonunda dinleyiciler tarafından ayakta alkışlandı.
Almanların zihninde çizilen yobaz ve terörist müslümanlar mitini yıkan Şeyh Ahmet Yasin Hazretleri ,Almanyanın ünlü gazetesi Rheinische Post’a verdiği röportajda kendisine yöneltilen Vahabilerden farkınız nedir sorusuna karşılık olarak: “Kur’an bir derya gibidir.Vahabiler bu deryadan bir balık tutup,alın bakın; işte balığımız.Bu deryada başka bir balık yoktur.” düşüncesindeler. Bütün deryayı gezsinler bakalım, o zaman deryada ne kadar balık olduğunu görecekler.Kur’an da böyledir, İncil de böyle... Sadece bir iki ayeti alıp ona göre hareket edemeyiz. Hangi peygamber birbiriyle savaşmıştır?” şeklinde verdiği cevap Almanların dikkatini çekti.
2009 Hizmetleri Yazısından
“Kim ki kendi nefsi için istediğini, mümin kardeşi için de istemedikçe, gerçekten iman etmiş sayılmaz.” Hadis-i Şerifini düstur edinen Halilu’r-Rahman Vakfı, yıllardır Avrupa’nın, Afrika’sı Balkanlarda, özellikle Bulgaristan, Makedonya, Arnavutluk, Kosova gibi birçok ülkede, yoksul din kardeşlerimizin ihtiyaçlarına koşmakta, onların yaralarını sarmakta ve onların dertleriyle dertlenerek onlara uzanan yardım eli olmaktadır. Çünkü Müslümanlığın özünde kendini din kardeşi için feda etmek vardır ve kardeşinin mutluluğunu kendi mutluluğuna tercih etmek esastır.
Finansal yardımlarla başlayan hizmetlerimiz, sizlerin de desteğiyle her geçen yıl biraz daha büyüyerek gıda ve giyecek yardımı, ramazan aylarında iftar çadırı, Kurban yardımları gibi çeşitli alanlara yayılmış ve 2009 yılında bu hizmetlerimiz önceki yıllara nazaran çok daha fazla insanımıza ulaşmıştır. Bu anlamda 2009 yılı tam bir hizmet yılı olmuştur. Hizmetlerin bu derece artış göstermesinden daha sevindirici olan ise, hizmet zincirimizin giderek büyümesine vesile olan gönüllü kardeşlerimizin uzaktan yakından maddî- manevî yardımlarıyla akın akın hizmette yarışmalarıdır.
Balkan hizmetlerinde son yıllarda özellikle Bulgaristan ve Makedonya ülkelerine yönelen Halilu’r-Rahman Vakfı bu ülkelerdeki hizmetlere ağırlık vermiştir. Bulgaristan’da bu yıl ikinci dergâhımız açılmış ve böylece iki tane dergâhımız burada yaşayan kardeşlerimizin Allah’a açılan kapısı olmuştur. Kış hazırlığı olarak bu dergâhlarımıza odun, kömür v.s. yakacak alınmıştır. Daha güzel olanı ise, bu bölgelerdeki insanlarımız bizleri öylesine benimsemiş ve yapılan hizmetlerden öylesine memnun kalmışlar ki, dergâhımızın inşaatı daha bitmemesine rağmen günde yüz elli iki yüz kişi dergâhımızı ziyaret etmekte ve biran önce inşaatın bitmesi için çalışmalara yardım etmekteler.
Bunun yanısıra Bulgaristan’ın çeşitli bölgelerindeki ibadethanelerin onarımına devam edilmekle birlikte, yine bu bölgelerdeki yoksul vatandaşlarımıza önceki yıllarda olduğu gibi gıda ve giyecek yardımları yapılmıştır. Kurban Bayramında bu ülkedeki iki dergâhımızda yaklaşık on ton kurban eti toplam 10231 haneye dağıtılmıştır. Tüm yöre halkı yapılan bu kurban hizmetinden duydukları memnuniyeti sultanımız Şey Nazım Kıbrısî hz.’ne ve Şeyh Ahmed Yasin hz.’ne özel teşekkür mektupları yazarak dile getirmişlerdir.
Makedonya’da da yıllardır yapılan hizmetlere bu yıl da devam edilmiştir. Bu bölgedeki vatandaşlarımıza da gıda ve giyecek yardımları yapılmıştır. Ayrıca birçok vatandaşımıza finansal yardımlarda da bulunulmuştur. Çünkü buralardaki insanların kişisel gelirleri o kadar düşük ki; bir kişinin geliri bizim paramızla günlük 5,00–6,00 TL civarında ve insanlar bu ücretle bir yıl çalışıyorlar ki, sıcak bir kış geçirmek için 2–3 ton odun-kömür alabilsinler… Balkanlarda yaşayan kardeşlerimiz bizlere göre daha soğuk bir iklimde yaşadıkları için haliyle yakacak ihtiyaçları bizim şartlarımıza kıyasla çok daha fazla oluyor ve tüm bu yoksulluğun içinde bizler gibi dilediğince ısınamadıkları gibi, sıcacık bir evleri veya bir odaları da yok. Zaten birçok bölgede elektrik dahi yok. Akşam olduğunda sobaya iki üç dal odun atıp erkenden uyuyarak yaşamlarını idame ettiriyor. Birçoğu bizlerin baraka diye nitelendirdiğimiz çadırdan veya derme çatma ahşaptan yapılmış evlerde yaşıyor. Dolayısıyla ihtiyaçları çok fazla, yardıma, tahmin ettiğimizden çok daha fazla muhtaçlar. İşte bu yüzden sultanlarımız onların yaralarına merhem olmaya çalışıyor. Sultanımız Şeyh Nazım Kıbrısî hz.’ne Ebu’l-Fukara denmesinin sebebi fakirlerin babası olması sebebiyledir. Kimsenin pek görmediği göremediği yoksulları o görüp düşündüğü için, onların yardımına koştuğu için Fukara Babası deniyor ona.
Bu yıl kurban hizmetinde yine Makedonya’da bin haneye ulaşılmıştır. Yapılan Kurban hizmetlerinden sonra, diğer tarikatlardan gelen kardeşlerimizin de katılımıyla toplu halde büyük zikir meclisleri oluşturulmuş, kurban bayramı coşkuyla kutlanmıştır.
Türkiye’de de Bursa’nın Yunus eli semtinde yapılan ve inşaatı bitmek üzere olan Halilu’r- Rahman Vakfı Bursa Emir Sultan Aşevi’nde de hizmetlerimiz devam etmektedir. Bu yıl kurban bayramında burada da kurbanlar kesilmiş ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmıştır. Bu hizmetlerimize ilaveten Yunus eli semtindeki yoksul ve hasta vatandaşlarımıza da her gün evlerine sıcak yemek götürülerek hizmet verilmektedir.
2007
2007 Bulgaristan Hizmetleri
2012 Bielefeld Kurban Hizmeti
Menkıbeleri
By:
Seyfullah
05:13
Sultanımız Şeyh Ahmed Yasin Hazretleri'nin Minik Sofisine Kerameti
Yunuseli Dergahı yeni yapılmaktaydı. Sultanımız kat'iyyen durmaz, toprak kazar, tuğla taşır her türlü hizmette bizzat kendi bulunurdu. Yazın ilk sıcaklarının başladığı bir Haziran günüydü, Şeyh Ahmed Yasin Efendi traktör üzerinde tüm gün çalışmıştı. Öyle ki güneşten yanmış, terden sırılsıklam olmuştu. Soluklanmak için erkeklerin çay ocağına geldi. Yanında vekili de bulunmaktaydı. Mübarek alınlarından ter akıyordu, dolapta da su yoktu. O sıra Sultanımızın minik kız sofisi (ismini veremiyoruz) gördü bu halini. Mutfaktaki teyzeleri bulgur almak için onu markete yollamışlardı. Haline çok üzüldü, üstü başı toprak olmuştu, yorulmuştu.
Ne yapacağını bilemedi. Teyzeleri ondan bulguru acil istiyorlardı. Boynu bükük koşa koşa markete gitti. Verdikleri para dışında cebinde bir kaç lira harçlığı da vardı. Acilen bulguru aldı. Sonra gazozların bulunduğu dolaba yöneldi. Cebinden parasını çıkarıp saydı, tüm harçlığı iki gazoz almaya yetiyordu. Bir Şeyh Efendiye bir de vekil abisine gazoz alacaktı. Ama durdu. Acaba hangisinden almalıydı, eli önce çamlıca gazozuna gitti, sonra diğer markalara. İçinden bir ses "Uludağ cam şişe al" dedi. İki tane Uludağ cam şişe gazoz aldı.Heyecanla parayı çabucak ödedi. Koşarak Yunuseli meydandan geliyordu ki yolda arabanın içinde Vekil abisini evine giderken gördü. Üzüldü, gözleri doldu. Vekil abisi gittiyse mutlaka Sultan Hazretleri de evine çıkmış olmalıydı. Doğru ya! Hem sıcaktı, hem de Efendisi yorgundu. Yetişememişti işte! Üzgün üzgün adımlarını yavaşlattı.
Tam köşeden dergaha dönmüştü ki Aman Allahım! Heryecandan elindekileri düşürecekti. Şeyh Ahmed Yasin Hazretleri dergahın dışına çıkmış ona gülümsüyordu. Koşarak gitti yanına, " Heh geldin mi kızım bende seni bekliyordum" dedi. Küçük kız gülümseyerek "size gazoz aldım Efendim" dedi. Sultan, "Uludağ gazoz aldın dimi, çok severim. Küçükken fabrikasına giderdim ben hep, oradan kasa kasa alır sokakta satardım." dedi. Küçük kız elleri titreyerek poşetten gazozu çıkardı. Sultan Hazretleri " hadi bana aç da içeyim" dedi. Kız koşarak çay ocağındaki abilerinden açacak istedi. Abileri açtı, tam su bardağına koyacaklardı. "HAYIIR!" diye bağırdı. "Asla vermem, Sultanım öyle sevmiyor!" Hemen ellerinden kaptı, Sultanına, Efendisine götürdü. Şeyh Efendi gülümsedi, "Aferin sana kızım, ben bardağa konulmasını sevmem" dedi. O minik kız, o gün gazozun kapağını alıp sakladı. Diğer gazozun akibeti ne mi oldu, onuda sıkı sıkı tembihledi, Sultanımın bir daha ki gelişine bunu vereceksiniz! diye ve çay ocağına bıraktı.
17.10.14
Manevi Halleri
By:
Seyfullah
14:51
Şeyh Ahmed Yasin Hazretleri'nin manevi hal ve derecelerini anlatmaya elbette sayfalar yetmez. Burada kendisinden veya yakın hizmetteki kardeşlerimizden duyduklarımı toparlamaya çalıştım, inşAllah bir nebze faydalı olurum.
Uykuda dahi Kur'an Okurdu
Şeyh Ahmed Yasin Hazretleri'nin Annesi Rahmetli Ayşe Hanım'dan rivayet edildi,
Şeyh Ahmed Yasin Hazretleri'nin çocukken Kur'an Kursuna gittiğinde rahmetli dedesinden kalan Kur'an-ı Kerimi vardı, onu çok sever elinden hiç düşürmezdi. Annesi dışına bezden bir kılıf dikmişti, elleri hep terlediği için Kur'anı zedelenmesin diye özellikle istemişti bunu. Sürekli bu Kur'an'dan hatim yapardı.
18 yaşında Muhammed Raşit Erol Hazretleri'ne bağlandığında Cezbe-i Rahman'a kapılmış, çok değişik haller kendisinde tecelli etmişti. Bu eski Kur'anı Kerim'ini bu sefer aşkla okuyor her cümlesinde aşk gözyaşları kalbine akıyordu. Öyle bir hale gelmişti ki yatana kadar Kur'anı Kerimi okur, uykusu geldiğinde edeple öpüp başına koyduktan sonra göğsüne bastırır ve gece boyunca hiç kımıldamadan göğsünde Kur'an ile uyurdu. Uykusunda Annesi Ayşe Hanım oğlunun kaldığı yerden sureyi rüyasında devam ettirdiğini duyardı. Sabaha kadar uykusunda Kur'anı Kerim okurdu. Bu hal uzun bir süre devam etti.
Abdestsiz Yere Asla Basmadı
Şeyh Ahmed Yasin Hazretleri bir gün abdestsiz gezen sofisine kızdı ve şunu anlattı,
Ben asla yere abdestsiz basmadım. Yatağımın baş ucunda bir tuğla bulundurdum hep, uyandığımda dahi hemen ondan teyemmüm aldım öyle kalktım. Kalkar kalkmaz koşa koşa çeşmeye gidip abdestimi alıyordum.Bu öylesine önemli ki abdestliyken üzerinize yağan rahmeti, meleklerin peşinizde nasıl koşturduğunu görseniz vallahi sizde böyle yapardınız.
![]() |
Şeyh Ahmed Yasin Hazretleri 19 yaşındayken (mavi gömlekli) Yanında Yarbay Mehmed Ildırar Efendi |
Maneviyatta verilen İşaretler
Şeyh Ahmed Yasin Hazretleri henüz 19 yaşındayken evliyalık makamına ermişti, kırklar meclisinde Yarbay Mehmet Ildırar Efendinin de olduğu hatme-i hacegan halkalarında manevi dünyanın kapısını aralamıştı. Bu hatmelerde yaşadığı pek çok hallerini vefatından sonra açılması şartı ile siyah bir defterde toplamıştı. Nasibi olan bir kaç sofi hizmetleri sırasında bu defterden bir iki sayfa okuma şerefine nail oldu. Bu sayfalarda Hızır a.s'ın onlara verdiği derslerden bahsediyordu. Her hatme-i şerife peygamber,sahabe geliyor, onlara bir kaç mesele hakkında ders veriyor, kendi yaşadıkları olaylardan onlara anlatıyordu. Dersin sonunda onlara manevi hediyeler ve işaretler dağıtılıyordu. Bunlardan birisi de Hz. Hamza Efendimizin hatmedekilerin sağ kaşlarına verdiği heybet işaretiydi.
Kerametleri
By:
Seyfullah
14:43
Bu bölüm henüz derlenmektedir.
Birinci
1910 yılından kalma Muhteşem bir Keramet
Şeyh Ahmed Yasin Hazretleri'nin Önemli
bir KERAMETİNİ anlatacağım size, dilim döndüğü gücüm yettiği kadarıyla elbette.
Aman! Dikkatle okuyun, bu ÇOK BÜYÜK bir KERAMET, muhteşem bir hayat öyküsüdür çünkü.
Aman! Dikkatle okuyun, bu ÇOK BÜYÜK bir KERAMET, muhteşem bir hayat öyküsüdür çünkü.
1910 Yıllarıdır. Osmanlı’da
bir derviş, irşad aşkıyla alır çantasını koyulur yola. Gide gide varır
Afrika’nın incisi Auchi’ye. O sırada Kral Momoh’la karşılaşır. İslamı tebliğ
eder ve Kral kabul eder. Kral İslam’ın Auchi’de yayılması için farklı
kabilelerden 90 hanım alır. Böylece bir anda İslam yayılır. Derviş Osman’da
evlenir, orada yaşamaya başlar, hem kral Momoh’un en yakın arkadaşı, hemde yeni
Müslüman olanların rehberi olmuştur artık.
Fakat her ölümlünün
tadacağı o anı yaklaştığında, keşfi açık olan Derviş Osman bir kağıda resim
çizer, Kral’a verir. Ölmeden önce söylediği son şey, “Bu resmi saklayın, 100
yıl sonra buraya öyle biri gelecek ki, daha önce böyle biri gelmedi
gelmeyecekte. Bu kişi, burada İslam’ı diriltecek, hakim kılacak” olmuştur. Kral
bu vasiyete uyar, resmi güzelce saklar. Gelecek olan bu zat için taht yaptırır.
Aradan 100 yıla yakın bir
süre geçmiştir.
Bir gün Nijerya Kralı, Kız
kardeşini ve küçük yiğenini gezmesi için Almanya’ya gönderir. Dil bilmeyen, yol
bilmeyen çocukcağız annesinin dalgın olduğu bir anda, tren istasyonunda kaybolur.
Üzerinde ne bir kimlik vardır ne de pasaport. Alman polisi onu bulur, önce
çocuk esirgemeye verir, daha sonra kaçak göçmen olduğu gerekçesiyle iltica
kampına gönderilir. Zavallı Süleyman yapayalnız kalmıştır. Almanya’da orda
burda kaçak çalışarak 10.000 Euro para biriktirir, bunca yıllık yalnızlığında
tek bir hayali vardır, “Nijerya’ya büyük bir camii yaptırmak”. 26 yaşına
geldiğinde gerekli olan parayı biriktirmiştir. Banka hesabı açamadığı için,
uzaktan akrabası bir Nijerya’lıya emanet eder. Maalesef ki emanet ettiği kişi
tüm parasını çarpar. O gün ağlayarak uyur Süleyman, hayalleri ellerinden su
gibi akıp gitmiştir.
O gece bir rüya görür,
dedesinin anlattığı Nijerya’ya gelip dini ihya edecek kişi, tahtına gelip
oturmuştur, “Süleyman oğlum gel yanıma” diyerek onu çağırır, Süleyman’la
birlikte Nijerya’ya giderek ona Camii yaptırır.
Ertesi gün uyanınca,
Süleyman her şeyde bir hayr vardır diyerek, Nijerya Konsolosluğuna durumunu
anlatmak için, ülkesine dönebilmek için başvurur. Bir hafta sonra, “Mönchengladbach’da
bir dergah var, yolda kalmışlara yardım ediyorlar, sen oraya git boşa bekleme”
derler. Süleyman’ın da cebinde 1 eurosu vardır, bununla ya ekmek alacaktır ya
da dergaha gidecektir. “Ya Nasib”, der son parasıyla otobüs bileti alır ve
dergaha gelir.



Bahsi geçen Süleyman
kardeşimiz hala Almanya Mönchengladbach Dergahımızda derviştir. Nijerya
dergahımızda da her yıl kurbanlar kesilir, Ümmeti Muhammed’e dağıtılır. İrşad
ve hizmet son hızla devam etmektedir.
İkinci
Kabe'de keramet dolu bir gece
7 Şubatı 8’e bağlayan gece
2013 Umre
Yatsı namazı çoktan geçmişti, saatler sabah 2'yi gösteriyordu. Otelde herkes
dinlenmeye çekilmiş, mışıl mışıl uyuyorken bir anda Şeyh Ahmed Yasin Efendiden
haber getiren kardeşimiz kapımızı çaldı. Fısıltıyla, "Kim uyanıksa
hazırlansın hemen, Kabe'ye gidiyoruz" dedi. Hemen arar acele abdestimizi
aldık, giyindik. Kapının önüne çıktığımızda Şeyh Efendi'yi beklerken gördük.
"Bu kadar mısınız" dedi. Koskoca cemaat içinden topu topu 6 kişiydik.
İnanması zordu, demek ki bu gece, Allahu Teala'dan bize özel bir ikram
olacaktı. "Hadi o zaman, Bismillah" diyerek aşağı indik. Otelin
araçlarıyla Kabe'ye vardık. Kabe o saatlerde aşırı kalabalık olmaz genelde, ama
o gün saate göre yoğunluk fazlaydı, bu kesinlikle değişik bir durumdu.
Sultanımızın arkasında edeple Kabe'yi ilk görülen yere doğru yürürken
Sultanımız, " Kabe'yi ilk gördüğünüzde duanızı edememiştiniz, şimdi de
başınız önde yürüyün ben dediğimde başınızı kaldırın ve duanızı edin" dedi.
Çok şaşırmıştık, çünkü bu altı kişi ilk Kabe'ye gelindiğinde cezbeden,
ilgilenmesi gereken yaşlı ve çocuklardan ya da ne dua edeceğini bilemediğinden
ilk görüş duasını kaçırmış ve içinde bunun burukluğunu yaşıyordu.
“Hadi, kaldırın başınızı” diye seslendi Sultan, Elhamdülillah… İlk bakış, ilk görüş, kalbimizde dile getiremediğimiz ne varsa döktük duamıza. Ama ikram bu kadarla kalmayacaktı.
Sultanımız Şeyh Ahmed Yasin Efendi bana döndü, “Evladım, Kabe’nin içine girip orda namaz kılmak ister misin” dedi. Ne diyeceğimi bilemedim, Kabe’nin içine girmek mi, Aman Allahım! Edeple başımı önüme eğdim. Gerçekten Kabe’nin içine gireceğimizi düşünüyordum, manevi bir şekilde mi gireceğiz, bize kapıları mı açacaklar diye hayallere dalarken Kabe’nin Hatim kısmına yöneldik. Şeyh Efendi kalbimden geçenleri duyarak güldü, “Burası Hicr-i İsmail’dir. Eskiden Kabe burayı da içine alacak şekildeydi, burası Kabe’nin içi sayılır. Burada namaz kılan Kabe’nin içinde namaz kılmış gibidir” dedi. Mahçubiyetle gizlice çocukça hayallerime güldüm.
Şeyh Efendi öne geçti, hepimiz arkasında ip gibi gizildik. “Birbirinizi sıkıca tutun kaybolmayın” dedi. Tavaf edenler, Kabe’ye dokunmaya çalışanlar, bizim gibi Hatim kısmına girmeye çalışan yüzlerce insan kalabalığı vardı. Buradan girmemiz saatler sürer, hatta belki de imkansızdır diye düşündüm. İnsanlar birbirini eziyordu, inanılmaz bir kalabalık içine kattığını sürüklüyordu. Kalabalığa ilk adım attığımızda Şeyh Efendi mübarek eliyle önünü işaret ediyor ve “Bismillah” diyordu, yol açılıyordu. Gözlerimize inanamadık. Sanki hiç kalabalığa girmemişçesine, hiçbir kimseyle itişip kakışmadan dosdoğruca Hatim kısmına ulaştık. Hatim kısmında görevli içeriye girmek isteyenleri engelliyor, çok kalabalık olduğunu söylüyordu. Etrafımızdakiler giremedi geri döndürüldü ama biz girdik. Tam altınoluğun altında durduk. Sultanımız “hadi kılın namazlarınızı” dedi. Önceden gidenlerin de teyit edeceği üzere, orada 2 rekat namaz kılmak için yer bulmak dahi zordur. Biz altınoluğun altında tam 10 rekat namaz kıldık, hemde ne bir kimse ile itiştik, ne sıkıştık; tamamen rahat bir şekilde namazımızı tamamladık. Sonra Sultanımız Kabe’nin duvarına varmamızı söyledi. 6 kişi yan yana rahatça Kabe’ye dokunduk, yanımız bomboştu. Elimizi yüzümüzü sürdük, ağladık. Başımı kaldırıp Sultanımıza baktığımda alnını mübarek örtüye dayamış, iki elide Kabe’de gözlerinden damla damla yaş süzüldüğünü gördüm. Aklıma ilk gelen şey, şu hadisi şerif oldu:
“Hadi, kaldırın başınızı” diye seslendi Sultan, Elhamdülillah… İlk bakış, ilk görüş, kalbimizde dile getiremediğimiz ne varsa döktük duamıza. Ama ikram bu kadarla kalmayacaktı.
Sultanımız Şeyh Ahmed Yasin Efendi bana döndü, “Evladım, Kabe’nin içine girip orda namaz kılmak ister misin” dedi. Ne diyeceğimi bilemedim, Kabe’nin içine girmek mi, Aman Allahım! Edeple başımı önüme eğdim. Gerçekten Kabe’nin içine gireceğimizi düşünüyordum, manevi bir şekilde mi gireceğiz, bize kapıları mı açacaklar diye hayallere dalarken Kabe’nin Hatim kısmına yöneldik. Şeyh Efendi kalbimden geçenleri duyarak güldü, “Burası Hicr-i İsmail’dir. Eskiden Kabe burayı da içine alacak şekildeydi, burası Kabe’nin içi sayılır. Burada namaz kılan Kabe’nin içinde namaz kılmış gibidir” dedi. Mahçubiyetle gizlice çocukça hayallerime güldüm.
Şeyh Efendi öne geçti, hepimiz arkasında ip gibi gizildik. “Birbirinizi sıkıca tutun kaybolmayın” dedi. Tavaf edenler, Kabe’ye dokunmaya çalışanlar, bizim gibi Hatim kısmına girmeye çalışan yüzlerce insan kalabalığı vardı. Buradan girmemiz saatler sürer, hatta belki de imkansızdır diye düşündüm. İnsanlar birbirini eziyordu, inanılmaz bir kalabalık içine kattığını sürüklüyordu. Kalabalığa ilk adım attığımızda Şeyh Efendi mübarek eliyle önünü işaret ediyor ve “Bismillah” diyordu, yol açılıyordu. Gözlerimize inanamadık. Sanki hiç kalabalığa girmemişçesine, hiçbir kimseyle itişip kakışmadan dosdoğruca Hatim kısmına ulaştık. Hatim kısmında görevli içeriye girmek isteyenleri engelliyor, çok kalabalık olduğunu söylüyordu. Etrafımızdakiler giremedi geri döndürüldü ama biz girdik. Tam altınoluğun altında durduk. Sultanımız “hadi kılın namazlarınızı” dedi. Önceden gidenlerin de teyit edeceği üzere, orada 2 rekat namaz kılmak için yer bulmak dahi zordur. Biz altınoluğun altında tam 10 rekat namaz kıldık, hemde ne bir kimse ile itiştik, ne sıkıştık; tamamen rahat bir şekilde namazımızı tamamladık. Sonra Sultanımız Kabe’nin duvarına varmamızı söyledi. 6 kişi yan yana rahatça Kabe’ye dokunduk, yanımız bomboştu. Elimizi yüzümüzü sürdük, ağladık. Başımı kaldırıp Sultanımıza baktığımda alnını mübarek örtüye dayamış, iki elide Kabe’de gözlerinden damla damla yaş süzüldüğünü gördüm. Aklıma ilk gelen şey, şu hadisi şerif oldu:

Ben onun göz yaşlarını adeta görür gibiyim.
Ona ‘Gel sana biad edelim’ derler. O ise, ‘Yazık size, ne kadar söz bozdunuz, ne kadar kan döktünüz.’ der ve sonra istemediği halde biadlarını kabul eder. Eğer siz ona yetişirseniz ona biat ediniz, çünkü o yerde de gökte de Mehdi’dir.” (İmam-ı Suyûtî)
Acaba o da burada mıydı, O da bu şekilde ,Sultanım gibi Allah’a yakarırken, O’na biad eden Velileri, benim Sultanıma baktığım gibi, hüzünle mi bakıyordu Mehdi a.s’a? Bu an öylesine acayipti ve aynı zamanda öylesine huzurluydu ki… Allah ve dostu arasındaki aşka, muhabbete şahit olmuştum, çok özeldi bu. Aman Ya Rabbena, bu kulun seni o kadar çok seviyor ki, Resulullah’ın dediği gibi: Bir eline Güneş’i, diğer eline Ay’ı verseler, yine de Sen’den vazgeçmez!
Ağladık, dua ettik yaklaşık 15 dakika kadar orda kalmışızdır. Öyle ki dualarımız bile dönüp dolaşıp aynı konulara dayanmaya başlamıştı Sultanımız, “Hadi tövbe halkalarına, Evladım sen geç öne” diyerek zayıf, oldukça küçük ve güçsüz bir kardeşimizi öne geçirdi. Kardeşimiz: “Efendim, ben ezilirim, nasıl size yol açarım?” diye sordu. Sultanımız, “Bismillah de, açılır” dedi. Kardeşimiz ikinciye tereddüt etmeden, öyle bir teslimiyetle kalabalığa daldı ki, her besmelesiyle önümüzde yollar açılıyor, hiç zorlanmadan geçiyorduk. Sultanımız arada asasını havaya kaldırıyordu, buna bir türlü anlam verememiştim; çünkü en arkada O vardı zaten.
Kabe kapısının hemen yanı başına, tövbe halkalarına geldik. Sultanımız açıkladı, “ Resulullah’da buradan tutar tövbe istiğfar ederdi” diye. Yine bomboştu ve bizden başka kimse, bu tarafta yoktu. Tövbe halkalarında da bir 10 dakika kadar tövbe ettik, yine dönüp dolaşıp aynı şeyleri söylemeye başlayınca halkaları bıraktık, fotograf çekilme işine koyulduk. O anda arkamı döndüğümde Şeyh Efendi asasını Kabe’ye dayamışdı. Hemen fotografladık.
“ Bakın, şurada çeşit çeşit insan görüyorsunuz. Kimi uyuyor, kimi sadece izliyor, kimi Kur’an okuyor, namaz kılıyor, kimi sohbet ediyor… Ama bunların hepsi ayrı şeyler yapsa da aynı sevabı alıyor. Herkesin ameli farklı… Bakın şu Arap adama, yatmış uzanmış Kabe’ye bakar şekil uyuyor.Allah’ın evine misafir olmuş keyfediyor. Ona ayrı bir ecir vardır. Bizim Türklere bakın, onlarda Allah’ın evinde keyif ediyorlar, yatıyorlar, ama ayıp olmasın diye edep ettiklerinden Kur’an nüshalarının bulunduğu kitaplığın arkasına saklanmış öyle uyuyorlar, onların da bu edebine, ince düşüncesine ayrı ecir vardır. Anlayışına göre amel eder, hepsine ayrı ayrı yüzlerce sevap vardır. Hepside temelde samimidir, bunu gösterme şekilleri farklıdır ”
Çok kalmadık, son zemzemlerimizi de içerek bizi otele götürecek olan arabamıza bindik. Çok mutluydum, bu bize özel bir ikramdı. Rabbimize hamd ederek otele vardık.
Saat ilerlemişti ama Sultanımız yukarı çıkmadı. Kapı önüne, sandalyeye oturdu ve beklemeye başladı. Bizde sessizce yanında bekledik. Şeyh Efendi “Heh işte geldiler.” dedi, otelin bir diğer minübüsü önümüzde durdu ve içinden tüm cemaatimiz indi. SübhanAllah! Meğerse Sofi kardeşlerim biz otelden çıkıktan sonra hemen ardımızdaki arabaya binmişler. Onlar da peşimizden biz nereye gidersek gelmişler. Şeyh Efendi asasını onlar için kaldırıyormuş( onların orda olduklarından haberi yoktu aslında), onlar da asayı görüp bize ulaşmak için nereye gidersek gelmişler. Bizim Hatim kısmında namaza durduğumuz aynı yerde hemen ardımızdan namaza durmuşlar. Kabe duvarında, tövbe halkalarında biz oradan ayrıldığımız an onlarda oraya varıyor, ibadet ediyor, dua ediyorlarmış. O gecenin bereketi hepimize ikramlarla doluymuş. Sultanımız hiçbirimizi unutmamış, ben sadece bize ikram olundu diye düşündüğüm için utanç içindeydim. Sultanımız bu muhteşem kerametiyle bana büyük bir ders vermiş oldu.
Bu hayatımın en GÜZEL günüydü. Bu fotografların böylesine bir aşk ve muhabbetle çekildiğini bilmenizi istedim, ne kadar özel ve pahabiçilemez olduklarını…
Allah Sultanımızın maddi manevi kuvvetini arttırsın, Allah O’nu başımızdan eksik etmesin.
Üçüncü
Yerin 1700 metre altında..
(Jeoloji Mühendisi Özay Bey'den nakledilmiştir)
Selamun Aleyküm ve rahetullahi ve berekatühü ebeden ve daimen inşaAllah! Aslanlar aslanı, alim, mürşidi kamil, canımız şeyhimin inşaAllah şahid olduğumuz bazı kerametlerinden bahsetmeden önce bir dua etmek istiyorum inşaAllah! Yüce Allah'a sevgili kulları vesilesi ile sevgili kulu ile tanıştırıp ona öğrence yaptığı için sonsuz şükürler ve hamdler ediyorum! Allah'ım! Ey Malikel Mülk! Ey sinelerin özünü Bilen! Ey her canlıyı alnından tutup kontrol Eden! Ey Rahman ve Rahim olan!Sana yalvarıyorum! Yakarıyorum! biz aciz ve günahkar kullarını affet! bizlere dünyada ve ahirette iyilik ve güzellikler ver! Bizleri ateşin azabından koru! bizleri sevgili kullarından dünyada ve ahirette ayırma! Bizlere İttihat-ı İslamı lutfet! Efendimiz SAV müjdelediği Hz. Mehdi A.S a en sona kalan en yakın komutanlarından sıddık ve şehidlerden kıl! Amin! Amin! Amin!!!
İş gereği doğalgaz arama sondajı yaptığım sırada ziyaretine gittiğimde bana:
" Orda 1700 metrenin altında gaz var. Onu alsınlar. Müdürüne söyle olduğunu" şeklinde talimat verdi. Bende daha 1700 metre olmadan patronlara 1700 metre sonra gaz okumaları olacak diye yazdım. Tabi günümüz teknolojisiyle bunu bilmek mümkün olmadığı için ve patron ömrünü petrol doğalgaz aramasında geçirmiş bir jeoloji mühendisi olduğu için, ilk başta muhtemelen sırtıyla gülmüş olabilir arkamdan ancak; 1700 metreden sonra ciddi gaz okumaları olunca telefonda bana Özay gökten haber mi alıyorsun? dedi. Bu sefer birlikte güldük elhamdülillah.Yine iş gereği başka bir şantiyede bunaldığım gitmek istediğim zamanda Allah'a şu şekilde dua ettim: 'Allah'ım eğer buradan gitmem hayırlıysa beni götür, kalmam hayırlıysa kalayım!' Efendimiz SAV den yardım ve Şeyhimden himmet (dua etmesini) duamda diledim. Sanırım ertesi gün patron arayarak benim başka ilde Kütahya şantiyesine gitmemi teklif etti. Kabul ettim. Gittiğim şantiyede ilk tatilde Şeyhimi ziyarete gittim inşaAllah. Yanıma geldi. Bana şöyle dedi: Seni "Kütahya'ya mı aldık?" "inşaAllah Şeyhim evet!" dedim. maşaAllah sübhanAllah elhamdülillah! Ayrıca şunlarıda ekledi:
"Sana birkaç gün içerisinde işaret gelecek. Kaç metre derinlikte sıcak suyu bulacağınıza dair. O metrede bulamazsanız müdürlerine söyle daha fazla derine gitmesinler. Ben inşaAllah bu işaretin nasıl geleceğini merak ederek şeyhimden müsaade alarak şantiyeye gittim.
İlk rüyamda sayılar gördüm. Uyandım. İşaretin olduğunu anladım ancak hangi sayılar olduğunu unutmuştum. Tekrar uyudum. Bu sefer sesli olarak birisi rüyamda rakamları söyledi. Bende o işaret gereği patronlara 1970 metrede sıcak suyu bulacağımızı, o metrede bulunmazsa daha derine gitmememizi tavsiye e-postası ile ilettim.
Şu an hepsi benim dediğim bu derinliğe yakın sıcaksu bulunma ihtimalinin en kuvvetli olduğunu daha aşağıda bir beklentilerinin olmadığını söylüyorlar. Sondaj devam ediyor:) elhamdülillah!
Dördüncü
Elazığ'da bir mübarek yatar dedi..
Sene 2010 Şeyh Ahmed Yasin Efendiye yeni biat etmiştim. Bursa'ya gitmeyeli, Şeyh Efendi'yi görmeyeli altı ay olmuştu. Hasrettinden ağlıyordum. Elazığlıyım, Harputta türbe ziyaretlerine gittim. Gezdim bir kaç tanesini , kalenin karşısında piknik alanın bahçesindeki türbeyi ziyaret ettim . Kapısına oturdum ağlıyorum. Şeyh Efendi'ye gidemiyorum ne olacak halim derken , bahçenin hemen üst tarafında Ulu cami var ve önünde Şeyh Ahmed Çapakçuri Hz. yatıyor. Şu kabri de ziyaret edip, evime gideyim dedim. Sonra ya Şeyh midir, değil midir? Herkes Şeyh diyor hocasına boş ver dedim, gitmedim. O hafta bitmeden Şeyh Ahmed Yasin Efendinin vekili aradı. Şeyh Efendi seni Bursa'ya çağırıyor dedi. Tabi çok sevindim. Kısa süre sonra Bursa'ya gittim. Gittiğimde beni huzuruna çağırdı mübarek, girdik. Odada vekili ve ben vardım. Konuşmanın bir kısmında Şeyh Efendi, ben Elazığ'a gelmiştim. Harputta Ulu Cami'nin önünde bir zat yatar, O büyük bir zattır, Onuda ziyarete git dedi . Ben dondum kaldım. Şeyh Ahmed Yasin Hazretleri, O'ndan kilometrelerce uzakta, içimden geçirdiğim bu kuşkuma cevap vermişti. Daha sonraları şeyh midir, değil midir dediğim zatın hayatını araştırdım. Zamanın Gavsıymış Elhamdulillah, artık bendeki yeri çok farklıdır. Ne zaman himmet istesem yetişiyor. Rabbim Şeyh Ahmed Yasin Hazretleri'nin dizinin dibinden ayırmasın, nefsimize uydurmasın , nasibimizi artırsın. Amin!
Beşinci
Asker Sofisine Himmeti Muş/ Varto..
Sultanımızın bir kerametinden bahsedeceğim size, Rabbimin lütfu ve keremiyle, müritlerine nasıl kol kanat gerdiğinin bir kerameti bu. Eğer bir kusurum varsa Rabbim affeylesin, inşAllah bu yazacaklarım bir kulun hidayetine vesile olur.
4 Ağustos'da MUŞ VARTO'da 3 astsubayımıza silahlı saldırı düzenlemişti Şeytanlaşmış o kalleşler. Haberi duyar durmaz yüreğim ağzıma geldi. Zira benim nişanlım da aynı yerde astsubaydı. Hemen telefona sarıldım, kendisi iyiydi ancak arkadaşlarının başına gelenlerden dolayı tüm birlik alarm halindeydi, çok konuşamayacağını söyledi. Full ekipman kuşanmış hazır bekliyorlardı. Şehitlik elbette Rabbimin lütfu, ancak insanın elinde olmadan kalbi sıkılıyor, canı yanıyor. Kur'an okudum, namaz kılarak Rabbime yalvardım, bende telefon başında beklemeye başladım.
Gece 12 sularında telefonum çaldı. Birliğin etrafında bekleyen teröristlerin tespit edildiğini, çatışmaya girilebileceğini söyledi nişanlım. Korkmamamı söyledi, helalleştik. Benim kalbim daha da sıkışmaya başladı, üzüntümden dayanamadım ve Şeyhimizin baş vekiline mesaj attım, rahatsız etmek de istemiyordum, ama çaresizdim.
Mesajımda, "Sultanımız biliyorum ki çok himmet ediyor, belki bunu söylemem edepsizlik ama nişanlımın orada olaylar olmuş, şimdi çatışma olabilirmiş duasını rica edebilir miyim?" dedim. Başvekilimiz hemen Sultanımıza bildirmiş. Sonra beni aradı, "Şeyh Efendi hiç merak etmesin dedi, ben himmet ediyorum Vartoda hiçbir şey olmayacak Allah'ın izniyle. Korkmasınlar nişanlısına söylesin rabıtasız gezmesin, abdestsiz yere basmasın, peygamber efendimizin nalı şerifini tam kalbinin üstünde taşısın. Arkadaşlarına da söylesin onlar da rabıta yapsınlar" demiş. Hemen nişanlıma ilettim. İçime serin sular serpilmişti sanki, Allah dostu bizzati himmet edeceğini söylemişti. Bu bana Rabbimden gelen emniyet belgesi gibi bir şeydi. Rahatladım Elhamdülillah.
Gece 2.30 gibi nişanlım aradı. Başına bir iş geldi sandım hemen açtım. Bundan sonra anlattıklarını gözyaşları içinde dinledim. Dedi ki, "Az önce Şeyh Efendi beni aradı, içi rahat etmemiş benimle de konuşmak istedi. Nasılsın oğlum diye sordu, korkma Allah'ın izniyle bir daha bir şey olmayacak, Evliyaların hepsi dua ediyor himmet ediyor, bende dua ediyorum. O şerefsiz terörist köpeklerin Allah belasını verecek. Sen rabıtasız gezme oğlum demiş, Peygamber Efendimizin nalı şerifini çıkarttır bilgisayardan, kalbinin üstüne koy, diğer askerlere de ver. O zaman ensenize silahı dayasalar kurşunun yere düştüğünü göreceksiniz, kurşun işlemez demiş. Bir ihtiyacı olup olmadığını sormuş"
Allah Sultanımdan razı olsun o gün saldırı beklemelerine rağmen hiçbir şey olmadı. Ertesi gün nizamiyenin önüne plakasız bir araç gelmiş. Askere bir şeyler söylemiş, asker söylediklerini anlamamış ve araca yaklaşmış. Asker araca yaklaştığında acele gaza basıp kaçmışlar. Askerler bu durumu komutanları olan nişanlıma anlatmışlar. Nişanlım da saldırı yapmaya geldiklerini anlamış, ama hiçbir şey yapamadan kaçarcasına gitmişler. "Elhamdülillah Evliyaullah yanımızda Allah bilir ne gördüler de kaçtılar, yoksa seni öldürmeye niyetlilermiş oğlum" demiş.
Bunu takip eden günlerde terörist köpekler bu sefer polise saldırı düzenlemişler. Polis binasına roket atar atmışlar, patlamamış. Araca atmışlar isabet etmemiş. Bir araca daha atmışlar roket arabanın altından geçip gitmiş. Elhamdülillah Evliyaların himmeti ve bereketiyle pek çok saldırı bu şekilde isabet etmemiş.
Rabbim Sultanımızdan razı olsun. biliyorum her yerden acı haber geliyor, ama inanın pek çoğu da nişanlıma olanlar gibi evliyaullah tarafından bertaraaf ediliyor. Hiç kimse kaderin önüne geçemez elbette, ama karıncanın bir damla suyla Nemrutun ateşini söndürmeye gitmesi gibi, dualarımız zikirlerimiz ve Evliya'nın himmet ve bereketi bizi daha büyük bela ve şerden koruyor. Rabbim tüm askerimizi, polisimiz, istihbaratçılarımızı, vatan için hayatlarını feda eden her çalışanımızı muzaffer eylesin, Rahim ismi ile tecelli etsin, Rahmetiyle kuşatsın. Allah bu vatana, bu millete zeval vermesin. Sancağımız gökten inmesin. Allah düşmana fırsat vermesin.
El fatiha... (NY)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)