17.10.14

Kerametleri






Bu bölüm henüz derlenmektedir. 

Birinci


1910 yılından kalma Muhteşem bir Keramet

Şeyh Ahmed Yasin Bursevi Hazretleri Kerametleri



Şeyh Ahmed Yasin Hazretleri'nin Önemli bir KERAMETİNİ anlatacağım size, dilim döndüğü gücüm yettiği kadarıyla elbette. 
Aman! Dikkatle okuyun, bu ÇOK BÜYÜK bir KERAMET, muhteşem bir hayat öyküsüdür çünkü.
1910 Yıllarıdır. Osmanlı’da bir derviş, irşad aşkıyla alır çantasını koyulur yola. Gide gide varır Afrika’nın incisi Auchi’ye. O sırada Kral Momoh’la karşılaşır. İslamı tebliğ eder ve Kral kabul eder. Kral İslam’ın Auchi’de yayılması için farklı kabilelerden 90 hanım alır. Böylece bir anda İslam yayılır. Derviş Osman’da evlenir, orada yaşamaya başlar, hem kral Momoh’un en yakın arkadaşı, hemde yeni Müslüman olanların rehberi olmuştur artık.
Fakat her ölümlünün tadacağı o anı yaklaştığında, keşfi açık olan Derviş Osman bir kağıda resim çizer, Kral’a verir. Ölmeden önce söylediği son şey, “Bu resmi saklayın, 100 yıl sonra buraya öyle biri gelecek ki, daha önce böyle biri gelmedi gelmeyecekte. Bu kişi, burada İslam’ı diriltecek, hakim kılacak” olmuştur. Kral bu vasiyete uyar, resmi güzelce saklar. Gelecek olan bu zat için taht yaptırır.
Aradan 100 yıla yakın bir süre geçmiştir.
Bir gün Nijerya Kralı, Kız kardeşini ve küçük yiğenini gezmesi için Almanya’ya gönderir. Dil bilmeyen, yol bilmeyen çocukcağız annesinin dalgın olduğu bir anda, tren istasyonunda kaybolur. Üzerinde ne bir kimlik vardır ne de pasaport. Alman polisi onu bulur, önce çocuk esirgemeye verir, daha sonra kaçak göçmen olduğu gerekçesiyle iltica kampına gönderilir. Zavallı Süleyman yapayalnız kalmıştır. Almanya’da orda burda kaçak çalışarak 10.000 Euro para biriktirir, bunca yıllık yalnızlığında tek bir hayali vardır, “Nijerya’ya büyük bir camii yaptırmak”. 26 yaşına geldiğinde gerekli olan parayı biriktirmiştir. Banka hesabı açamadığı için, uzaktan akrabası bir Nijerya’lıya emanet eder. Maalesef ki emanet ettiği kişi tüm parasını çarpar. O gün ağlayarak uyur Süleyman, hayalleri ellerinden su gibi akıp gitmiştir.
O gece bir rüya görür, dedesinin anlattığı Nijerya’ya gelip dini ihya edecek kişi, tahtına gelip oturmuştur, “Süleyman oğlum gel yanıma” diyerek onu çağırır, Süleyman’la birlikte Nijerya’ya giderek ona Camii yaptırır.
Ertesi gün uyanınca, Süleyman her şeyde bir hayr vardır diyerek, Nijerya Konsolosluğuna durumunu anlatmak için, ülkesine dönebilmek için başvurur. Bir hafta sonra, “Mönchengladbach’da bir dergah var, yolda kalmışlara yardım ediyorlar, sen oraya git boşa bekleme” derler. Süleyman’ın da cebinde 1 eurosu vardır, bununla ya ekmek alacaktır ya da dergaha gidecektir. “Ya Nasib”, der son parasıyla otobüs bileti alır ve dergaha gelir.
Cumartesi akşamı gelmiştir dergaha, sohbetin tam ortasında içeri girer.Bir anda bağıra bağıra ağlamaya başlar, “Aman Ya Rabbi, Aman Ya Rabbi!” diye, bizim sofiler şaşkınlık içinde ne yapacağını bilemeden olayı izlemektedir, Sohbeti kesen Şeyh Efendi “Süleyman gel yanıma otur oğlum”der sırtını sıvazlar, ilgilenmeleri için sofilere talimat verir. Yedirirler içirirler, yatırırlar. Bir hafta misafir olur. Bir hafta sonunda Şeyh Ahmed Yasin Efendi’ye başına gelenleri, gördüğü rüyayı ve o rüyadaki Sultan’ın Şeyh Efendi olduğunu anlatır.
Şeyh Ahmed Yasin Bursevi Hazretleri KerametleriSultan, Hizmet Ehline talimatını verir, vizeler ayarlanır Süleyman ve Hizmet Ehli Dervişler Nijerya’ya varır. Süleyman 13 yıl sonra annesine kavuşmuştur. Yeni Kral Momoh (adını unuttum ama hepsi momoh kabilesinden) bizim dervişleri çok güzel ağırlar. Yiğeni’nin başına gelenlerden oldukça etkilenmiştir, bu zatın fotografını görmek ister. Bizim sofilerde çıkarır gösterir, Kral gözlerine inanamaz. Hemen koşar 1910’larda çizilen resmi getirir, birebir aynısıdır Şeyh Ahmed Yasin Hazretleri’nin.
Şeyh Ahmed Yasin Bursevi Hazretleri KerametleriKısa bir süre sonra Şeyh Ahmed Yasin Hazretleri’de gelir Nijerya’ya. Kral onu 100 yıldır kimsenin oturmadığı tahta buyur eder, ikram ve izzette bulunur. Kendisine koca bir saray tahsis eder. Şeyh Ahmed Yasin Hazretleri de Nijerya’da büyük bir dergah ve camii yaptırır.


Bahsi geçen Süleyman kardeşimiz hala Almanya Mönchengladbach Dergahımızda derviştir. Nijerya dergahımızda da her yıl kurbanlar kesilir, Ümmeti Muhammed’e dağıtılır. İrşad ve hizmet son hızla devam etmektedir.










İkinci


Kabe'de keramet dolu bir gece

Şeyh Ahmed Yasin Bursevi Hazretleri Kerametleri Mekke Kabe

7 Şubatı 8’e bağlayan gece 2013 Umre
Yatsı namazı çoktan geçmişti, saatler sabah 2'yi gösteriyordu. Otelde herkes dinlenmeye çekilmiş, mışıl mışıl uyuyorken bir anda Şeyh Ahmed Yasin Efendiden haber getiren kardeşimiz kapımızı çaldı. Fısıltıyla, "Kim uyanıksa hazırlansın hemen, Kabe'ye gidiyoruz" dedi. Hemen arar acele abdestimizi aldık, giyindik. Kapının önüne çıktığımızda Şeyh Efendi'yi beklerken gördük. "Bu kadar mısınız" dedi. Koskoca cemaat içinden topu topu 6 kişiydik. İnanması zordu, demek ki bu gece, Allahu Teala'dan bize özel bir ikram olacaktı. "Hadi o zaman, Bismillah" diyerek aşağı indik. Otelin araçlarıyla Kabe'ye vardık. Kabe o saatlerde aşırı kalabalık olmaz genelde, ama o gün saate göre yoğunluk fazlaydı, bu kesinlikle değişik bir durumdu. Sultanımızın arkasında edeple Kabe'yi ilk görülen yere doğru yürürken Sultanımız, " Kabe'yi ilk gördüğünüzde duanızı edememiştiniz, şimdi de başınız önde yürüyün ben dediğimde başınızı kaldırın ve duanızı edin" dedi. Çok şaşırmıştık, çünkü bu altı kişi ilk Kabe'ye gelindiğinde cezbeden, ilgilenmesi gereken yaşlı ve çocuklardan ya da ne dua edeceğini bilemediğinden ilk görüş duasını kaçırmış ve içinde bunun burukluğunu yaşıyordu. 
“Hadi, kaldırın başınızı” diye seslendi Sultan, Elhamdülillah… İlk bakış, ilk görüş, kalbimizde dile getiremediğimiz ne varsa döktük duamıza. Ama ikram bu kadarla kalmayacaktı.
Sultanımız Şeyh Ahmed Yasin Efendi bana döndü, “Evladım, Kabe’nin içine girip orda namaz kılmak ister misin” dedi. Ne diyeceğimi bilemedim, Kabe’nin içine girmek mi, Aman Allahım! Edeple başımı önüme eğdim. Gerçekten Kabe’nin içine gireceğimizi düşünüyordum, manevi bir şekilde mi gireceğiz, bize kapıları mı açacaklar diye hayallere dalarken Kabe’nin Hatim kısmına yöneldik. Şeyh Efendi kalbimden geçenleri duyarak güldü, “Burası Hicr-i İsmail’dir. Eskiden Kabe burayı da içine alacak şekildeydi, burası Kabe’nin içi sayılır. Burada namaz kılan Kabe’nin içinde namaz kılmış gibidir” dedi. Mahçubiyetle gizlice çocukça hayallerime güldüm.
Şeyh Efendi öne geçti, hepimiz arkasında ip gibi gizildik. “Birbirinizi sıkıca tutun kaybolmayın” dedi. Tavaf edenler, Kabe’ye dokunmaya çalışanlar, bizim gibi Hatim kısmına girmeye çalışan yüzlerce insan kalabalığı vardı. Buradan girmemiz saatler sürer, hatta belki de imkansızdır diye düşündüm. İnsanlar birbirini eziyordu, inanılmaz bir kalabalık içine kattığını sürüklüyordu. Kalabalığa ilk adım attığımızda Şeyh Efendi mübarek eliyle önünü işaret ediyor ve “Bismillah” diyordu, yol açılıyordu. Gözlerimize inanamadık. Sanki hiç kalabalığa girmemişçesine, hiçbir kimseyle itişip kakışmadan dosdoğruca Hatim kısmına ulaştık. Hatim kısmında görevli içeriye girmek isteyenleri engelliyor, çok kalabalık olduğunu söylüyordu. Etrafımızdakiler giremedi geri döndürüldü ama biz girdik. Tam altınoluğun altında durduk. Sultanımız “hadi kılın namazlarınızı” dedi. Önceden gidenlerin de teyit edeceği üzere, orada 2 rekat namaz kılmak için yer bulmak dahi zordur. Biz altınoluğun altında tam 10 rekat namaz kıldık, hemde ne bir kimse ile itiştik, ne sıkıştık; tamamen rahat bir şekilde namazımızı tamamladık. Sonra Sultanımız Kabe’nin duvarına varmamızı söyledi. 6 kişi yan yana rahatça Kabe’ye dokunduk, yanımız bomboştu. Elimizi yüzümüzü sürdük, ağladık. Başımı kaldırıp Sultanımıza baktığımda alnını mübarek örtüye dayamış, iki elide Kabe’de gözlerinden damla damla yaş süzüldüğünü gördüm. Aklıma ilk gelen şey, şu hadisi şerif oldu: 
Şeyh Ahmed Yasin Bursevi Hazretleri Kerametleri Mekke Kabe“İnsanlar başlarında bir imam bulunmaksızın Hac ederler. Mina’ya indiklerinde etrafları, köpeklerin sarışı gibi sarılıp, kabilelerin birbirine girmesi ile büyük savaşlar olur. Öyle ki ayaklar kan gölü içinde kalır. İnsanlar endişeyle onların en hayırlısına koşarlar. Ve ona geldiklerinde onu Kâbe duvarına yapışmış ağlar bir halde bulurlar.
Ben onun göz yaşlarını adeta görür gibiyim.
Ona ‘Gel sana biad edelim’ derler. O ise, ‘Yazık size, ne kadar söz bozdunuz, ne kadar kan döktünüz.’ der ve sonra istemediği halde biadlarını kabul eder. Eğer siz ona yetişirseniz ona biat ediniz, çünkü o yerde de gökte de Mehdi’dir.” (İmam-ı Suyûtî)

Acaba o da burada mıydı, O da bu şekilde ,Sultanım gibi Allah’a yakarırken, O’na biad eden Velileri, benim Sultanıma baktığım gibi, hüzünle mi bakıyordu Mehdi a.s’a? Bu an öylesine acayipti ve aynı zamanda öylesine huzurluydu ki… Allah ve dostu arasındaki aşka, muhabbete şahit olmuştum, çok özeldi bu. Aman Ya Rabbena, bu kulun seni o kadar çok seviyor ki, Resulullah’ın dediği gibi: Bir eline Güneş’i, diğer eline Ay’ı verseler, yine de Sen’den vazgeçmez!
Ağladık, dua ettik yaklaşık 15 dakika kadar orda kalmışızdır. Öyle ki dualarımız bile dönüp dolaşıp aynı konulara dayanmaya başlamıştı Sultanımız, “Hadi tövbe halkalarına, Evladım sen geç öne” diyerek zayıf, oldukça küçük ve güçsüz bir kardeşimizi öne geçirdi. Kardeşimiz: “Efendim, ben ezilirim, nasıl size yol açarım?” diye sordu. Sultanımız, “Bismillah de, açılır” dedi. Kardeşimiz ikinciye tereddüt etmeden, öyle bir teslimiyetle kalabalığa daldı ki, her besmelesiyle önümüzde yollar açılıyor, hiç zorlanmadan geçiyorduk. Sultanımız arada asasını havaya kaldırıyordu, buna bir türlü anlam verememiştim; çünkü en arkada O vardı zaten.
Kabe kapısının hemen yanı başına, tövbe halkalarına geldik. Sultanımız açıkladı, “ Resulullah’da buradan tutar tövbe istiğfar ederdi” diye. Yine bomboştu ve bizden başka kimse, bu tarafta yoktu. Tövbe halkalarında da bir 10 dakika kadar tövbe ettik, yine dönüp dolaşıp aynı şeyleri söylemeye başlayınca halkaları bıraktık, fotograf çekilme işine koyulduk. O anda arkamı döndüğümde Şeyh Efendi asasını Kabe’ye dayamışdı. Hemen fotografladık.
Şeyh Ahmed Yasin Bursevi Hazretleri Kerametleri Mekke Kabe
Bundan sonra Sultanımız “Takılın peşime” diyerek bizi Rukn-u Yemeni kısmına doğru götürdü. Şükür namazı kılmamızı söyledi. Şükür namazından sonra, bol bol zemzem içtik. Kabe’ye karşı oturup izlemeye koyulduk. Etrafta Kabe’yi izleyen, uyuyan, sohbet eden, Kur’an okuyan insanlar vardı. Sultanımız anlatmaya koyuldu,
“ Bakın, şurada çeşit çeşit insan görüyorsunuz. Kimi uyuyor, kimi sadece izliyor, kimi Kur’an okuyor, namaz kılıyor, kimi sohbet ediyor… Ama bunların hepsi ayrı şeyler yapsa da aynı sevabı alıyor. Herkesin ameli farklı… Bakın şu Arap adama, yatmış uzanmış Kabe’ye bakar şekil uyuyor.Allah’ın evine misafir olmuş keyfediyor. Ona ayrı bir ecir vardır. Bizim Türklere bakın, onlarda Allah’ın evinde keyif ediyorlar, yatıyorlar, ama ayıp olmasın diye edep ettiklerinden Kur’an nüshalarının bulunduğu kitaplığın arkasına saklanmış öyle uyuyorlar, onların da bu edebine, ince düşüncesine ayrı ecir vardır. Anlayışına göre amel eder, hepsine ayrı ayrı yüzlerce sevap vardır. Hepside temelde samimidir, bunu gösterme şekilleri farklıdır ”
Çok kalmadık, son zemzemlerimizi de içerek bizi otele götürecek olan arabamıza bindik. Çok mutluydum, bu bize özel bir ikramdı. Rabbimize hamd ederek otele vardık.
Saat ilerlemişti ama Sultanımız yukarı çıkmadı. Kapı önüne, sandalyeye oturdu ve beklemeye başladı. Bizde sessizce yanında bekledik. Şeyh Efendi “Heh işte geldiler.” dedi, otelin bir diğer minübüsü önümüzde durdu ve içinden tüm cemaatimiz indi. SübhanAllah! Meğerse Sofi kardeşlerim biz otelden çıkıktan sonra hemen ardımızdaki arabaya binmişler. Onlar da peşimizden biz nereye gidersek gelmişler. Şeyh Efendi asasını onlar için kaldırıyormuş( onların orda olduklarından haberi yoktu aslında), onlar da asayı görüp bize ulaşmak için nereye gidersek gelmişler. Bizim Hatim kısmında namaza durduğumuz aynı yerde hemen ardımızdan namaza durmuşlar. Kabe duvarında, tövbe halkalarında biz oradan ayrıldığımız an onlarda oraya varıyor, ibadet ediyor, dua ediyorlarmış. O gecenin bereketi hepimize ikramlarla doluymuş. Sultanımız hiçbirimizi unutmamış, ben sadece bize ikram olundu diye düşündüğüm için utanç içindeydim. Sultanımız bu muhteşem kerametiyle bana büyük bir ders vermiş oldu. 
Bu hayatımın en GÜZEL günüydü. Bu fotografların böylesine bir aşk ve muhabbetle çekildiğini bilmenizi istedim, ne kadar özel ve pahabiçilemez olduklarını…
Allah Sultanımızın maddi manevi kuvvetini arttırsın, Allah O’nu başımızdan eksik etmesin.




Üçüncü 


Yerin 1700 metre altında..

(Jeoloji Mühendisi Özay Bey'den nakledilmiştir)
Şeyh Ahmed Yasin Bursevi Hazretleri Kerametleri yerin altında gaz bulma
   Selamun Aleyküm ve rahetullahi ve berekatühü ebeden ve daimen inşaAllah! Aslanlar aslanı, alim, mürşidi kamil, canımız şeyhimin inşaAllah şahid olduğumuz bazı kerametlerinden bahsetmeden önce bir dua etmek istiyorum inşaAllah! Yüce Allah'a sevgili kulları vesilesi ile sevgili kulu ile tanıştırıp ona öğrence yaptığı için sonsuz şükürler ve hamdler ediyorum! Allah'ım! Ey Malikel Mülk! Ey sinelerin özünü Bilen! Ey her canlıyı alnından tutup kontrol Eden! Ey Rahman ve Rahim olan!Sana yalvarıyorum! Yakarıyorum! biz aciz ve günahkar kullarını affet! bizlere dünyada ve ahirette iyilik ve güzellikler ver! Bizleri ateşin azabından koru! bizleri sevgili kullarından dünyada ve ahirette ayırma! Bizlere İttihat-ı İslamı lutfet! Efendimiz SAV müjdelediği Hz. Mehdi A.S a en sona kalan en yakın komutanlarından sıddık ve şehidlerden kıl! Amin! Amin! Amin!!!


  Şeyhimin yanına ilk gittiğim zamanlarda kendimi haşa tabiri caizse Hoca, alim falan gibi hissediyordum. Katıldığım ilk sohbetinde şeyhim ilk sözlerinde yaklaşık olarak şunları söyledi: Herkes kendini şeyh, hoca sanıyor! Şeyh olmak öyle kolaydı sanki! "Daha bir tarafını örtse başka yeri açık kalıyor!" :) maşaAllah elhamdülillah!

  İş gereği doğalgaz arama sondajı yaptığım sırada ziyaretine gittiğimde bana:

 " Orda 1700 metrenin altında gaz var. Onu alsınlar. Müdürüne söyle olduğunu" şeklinde talimat verdi. Bende daha 1700 metre olmadan patronlara 1700 metre sonra gaz okumaları olacak diye yazdım. Tabi günümüz teknolojisiyle bunu bilmek mümkün olmadığı için ve patron ömrünü petrol doğalgaz aramasında geçirmiş bir jeoloji mühendisi olduğu için, ilk başta muhtemelen sırtıyla gülmüş olabilir arkamdan ancak; 1700 metreden sonra ciddi gaz okumaları olunca telefonda bana Özay gökten haber mi alıyorsun? dedi. Bu sefer birlikte güldük elhamdülillah.Yine iş gereği başka bir şantiyede bunaldığım gitmek istediğim zamanda Allah'a şu şekilde dua ettim: 'Allah'ım eğer buradan gitmem hayırlıysa beni götür, kalmam hayırlıysa kalayım!' Efendimiz SAV den yardım ve Şeyhimden himmet (dua etmesini) duamda diledim. Sanırım ertesi gün patron arayarak benim başka ilde Kütahya şantiyesine gitmemi teklif etti. Kabul ettim. Gittiğim şantiyede ilk tatilde Şeyhimi ziyarete gittim inşaAllah. Yanıma geldi. Bana şöyle dedi: Seni "Kütahya'ya mı aldık?" "inşaAllah Şeyhim evet!" dedim. maşaAllah sübhanAllah elhamdülillah! Ayrıca şunlarıda ekledi: 
  "Sana birkaç gün içerisinde işaret gelecek. Kaç metre derinlikte sıcak suyu bulacağınıza dair. O metrede bulamazsanız müdürlerine söyle daha fazla derine gitmesinler. Ben inşaAllah bu işaretin nasıl geleceğini merak ederek şeyhimden müsaade alarak şantiyeye gittim. 
İlk rüyamda sayılar gördüm. Uyandım. İşaretin olduğunu anladım ancak hangi sayılar olduğunu unutmuştum. Tekrar uyudum. Bu sefer sesli olarak birisi rüyamda rakamları söyledi. Bende o işaret gereği patronlara 1970 metrede sıcak suyu bulacağımızı, o metrede bulunmazsa daha derine gitmememizi tavsiye e-postası ile ilettim. 
  Şu an hepsi benim dediğim bu derinliğe yakın sıcaksu bulunma ihtimalinin en kuvvetli olduğunu daha aşağıda bir beklentilerinin olmadığını söylüyorlar. Sondaj devam ediyor:) elhamdülillah!



Dördüncü 

Elazığ'da bir mübarek yatar dedi..



Şeyh Ahmed Yasin Bursevi Hazretleri Kerametleri şeyh ahmed çapakçuri elazığ dergah


Sene 2010 Şeyh Ahmed Yasin Efendiye yeni biat etmiştim. Bursa'ya gitmeyeli, Şeyh Efendi'yi görmeyeli altı ay olmuştu. Hasrettinden ağlıyordum. Elazığlıyım, Harputta türbe ziyaretlerine gittim. Gezdim bir kaç tanesini , kalenin karşısında piknik alanın bahçesindeki türbeyi ziyaret ettim . Kapısına oturdum ağlıyorum. Şeyh Efendi'ye gidemiyorum ne olacak halim derken , bahçenin hemen üst tarafında Ulu cami var ve önünde Şeyh Ahmed Çapakçuri Hz. yatıyor. Şu kabri de ziyaret edip, evime gideyim dedim. Sonra ya Şeyh midir, değil midir? Herkes Şeyh diyor hocasına boş ver dedim, gitmedim. O hafta bitmeden Şeyh Ahmed Yasin Efendinin vekili aradı. Şeyh Efendi seni Bursa'ya çağırıyor dedi. Tabi çok sevindim. Kısa süre sonra Bursa'ya gittim. Gittiğimde beni huzuruna çağırdı mübarek, girdik. Odada vekili ve ben vardım. Konuşmanın bir kısmında Şeyh Efendi, ben Elazığ'a gelmiştim. Harputta Ulu Cami'nin önünde bir zat yatar, O büyük bir zattır, Onuda ziyarete git dedi . Ben dondum kaldım. Şeyh Ahmed Yasin Hazretleri, O'ndan kilometrelerce uzakta, içimden geçirdiğim bu kuşkuma cevap vermişti. Daha sonraları şeyh midir, değil midir dediğim zatın hayatını araştırdım. Zamanın Gavsıymış Elhamdulillah, artık bendeki yeri çok farklıdır. Ne zaman himmet istesem yetişiyor. Rabbim Şeyh Ahmed Yasin Hazretleri'nin dizinin dibinden ayırmasın, nefsimize uydurmasın , nasibimizi artırsın. Amin!



Beşinci 

Asker Sofisine Himmeti   Muş/ Varto..


























Sultanımızın bir kerametinden bahsedeceğim size, Rabbimin lütfu ve keremiyle, müritlerine nasıl kol kanat gerdiğinin bir kerameti bu. Eğer bir kusurum varsa Rabbim affeylesin, inşAllah bu yazacaklarım bir kulun hidayetine vesile olur.
4 Ağustos'da MUŞ VARTO'da 3 astsubayımıza silahlı saldırı düzenlemişti Şeytanlaşmış o kalleşler. Haberi duyar durmaz yüreğim ağzıma geldi. Zira benim nişanlım da aynı yerde astsubaydı. Hemen telefona sarıldım, kendisi iyiydi ancak arkadaşlarının başına gelenlerden dolayı tüm birlik alarm halindeydi, çok konuşamayacağını söyledi. Full ekipman kuşanmış hazır bekliyorlardı. Şehitlik elbette Rabbimin lütfu, ancak insanın elinde olmadan kalbi sıkılıyor, canı yanıyor. Kur'an okudum, namaz kılarak Rabbime yalvardım, bende telefon başında beklemeye başladım.
Gece 12 sularında telefonum çaldı. Birliğin etrafında bekleyen teröristlerin tespit edildiğini, çatışmaya girilebileceğini söyledi nişanlım. Korkmamamı söyledi, helalleştik. Benim kalbim daha da sıkışmaya başladı, üzüntümden dayanamadım ve Şeyhimizin baş vekiline mesaj attım, rahatsız etmek de istemiyordum, ama çaresizdim.
Mesajımda, "Sultanımız biliyorum ki çok himmet ediyor, belki bunu söylemem edepsizlik ama nişanlımın orada olaylar olmuş, şimdi çatışma olabilirmiş duasını rica edebilir miyim?" dedim. Başvekilimiz hemen Sultanımıza bildirmiş. Sonra beni aradı, "Şeyh Efendi hiç merak etmesin dedi, ben himmet ediyorum Vartoda hiçbir şey olmayacak Allah'ın izniyle. Korkmasınlar nişanlısına söylesin rabıtasız gezmesin, abdestsiz yere basmasın, peygamber efendimizin nalı şerifini tam kalbinin üstünde taşısın. Arkadaşlarına da söylesin onlar da rabıta yapsınlar" demiş. Hemen nişanlıma ilettim. İçime serin sular serpilmişti sanki, Allah dostu bizzati himmet edeceğini söylemişti. Bu bana Rabbimden gelen emniyet belgesi gibi bir şeydi. Rahatladım Elhamdülillah.
Gece 2.30 gibi nişanlım aradı. Başına bir iş geldi sandım hemen açtım. Bundan sonra anlattıklarını gözyaşları içinde dinledim. Dedi ki, "Az önce Şeyh Efendi beni aradı, içi rahat etmemiş benimle de konuşmak istedi. Nasılsın oğlum diye sordu, korkma Allah'ın izniyle bir daha bir şey olmayacak, Evliyaların hepsi dua ediyor himmet ediyor, bende dua ediyorum. O şerefsiz terörist köpeklerin Allah belasını verecek. Sen rabıtasız gezme oğlum demiş, Peygamber Efendimizin nalı şerifini çıkarttır bilgisayardan, kalbinin üstüne koy, diğer askerlere de ver. O zaman ensenize silahı dayasalar kurşunun yere düştüğünü göreceksiniz, kurşun işlemez demiş. Bir ihtiyacı olup olmadığını sormuş"
Allah Sultanımdan razı olsun o gün saldırı beklemelerine rağmen hiçbir şey olmadı. Ertesi gün nizamiyenin önüne plakasız bir araç gelmiş. Askere bir şeyler söylemiş, asker söylediklerini anlamamış ve araca yaklaşmış. Asker araca yaklaştığında acele gaza basıp kaçmışlar. Askerler bu durumu komutanları olan nişanlıma anlatmışlar. Nişanlım da saldırı yapmaya geldiklerini anlamış, ama hiçbir şey yapamadan kaçarcasına gitmişler. "Elhamdülillah Evliyaullah yanımızda Allah bilir ne gördüler de kaçtılar, yoksa seni öldürmeye niyetlilermiş oğlum" demiş.
Bunu takip eden günlerde terörist köpekler bu sefer polise saldırı düzenlemişler. Polis binasına roket atar atmışlar, patlamamış. Araca atmışlar isabet etmemiş. Bir araca daha atmışlar roket arabanın altından geçip gitmiş. Elhamdülillah Evliyaların himmeti ve bereketiyle pek çok saldırı bu şekilde isabet etmemiş.
Rabbim Sultanımızdan razı olsun. biliyorum her yerden acı haber geliyor, ama inanın pek çoğu da nişanlıma olanlar gibi evliyaullah tarafından bertaraaf ediliyor. Hiç kimse kaderin önüne geçemez elbette, ama karıncanın bir damla suyla Nemrutun ateşini söndürmeye gitmesi gibi, dualarımız zikirlerimiz ve Evliya'nın himmet ve bereketi bizi daha büyük bela ve şerden koruyor. Rabbim tüm askerimizi, polisimiz, istihbaratçılarımızı, vatan için hayatlarını feda eden her çalışanımızı muzaffer eylesin, Rahim ismi ile tecelli etsin, Rahmetiyle kuşatsın. Allah bu vatana, bu millete zeval vermesin. Sancağımız gökten inmesin. Allah düşmana fırsat vermesin.
El fatiha... (NY)

 

© 2014 ANKA. Copyright © Her Hakkı Saklıdır.Bu sitedeki bütün yazı ve görsellerin her türlü telif, fikri mülkiyet hakları site sahibine aittir.Bize ulaşın